Zaferler senden biliniyor, artık o makamda duramazsın

...

Türkiye, tüm kurumlarıyla ve var gücüyle koronavirüs pandemisi ile mücadele ederken, beklenmedik bir anda gelen sokağa çıkma yasağının gelmesi gündemi altüst etti. İnsanlar ellerinde sepetleriyle markette kasa kuyruğundayken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu eleştirilerin odağına oturtuldu.

Alelacele televizyon programlarına bağlanan bilim kurulu üyeleri ve bazı gazeteciler, kararın yanlışlığına vurgu yapıp, bugüne kadarki mücadelelerin çöpe atıldığını ve bulaşma hızının çok büyük oranda artacağını konuşmaya başladı. Haksız da sayılmazlardı. İşte o dakikalarda Bakan Soylu’nun kucağına bir ateş topu bırakılmış oldu.

Bir süre sessiz kalan Soylu’nun gece saatlerinde bağlandığı bir televizyon kanalında “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı çerçevesinde hafta sonu itibariyle 30 büyükşehir ve Zonguldak’ta sokağa çıkma yasağı ilan edildi” dedi. Demesiyle de istifa sürecinin ilk adımı atılmış oldu aslında. Bu açıklama bazı kesimlerce sorumluluğu Cumhurbaşkanı’na atıyor şeklinde yorumlandı ki, bunun Erdoğan’ın hiç hazzetmediği bir davranış olacağı açıktı!

O ve ertesi gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu arasında nasıl bir diyaloğun geçti bilinmiyor. Bu konuda kulislerde dolaşan yorum, rivayet ve tahminlerin tamamı havada... Ancak kâhir ekseriyete göre Soylu’nun Cumhurbaşkanı’ndan habersiz böyle bir açıklama yapması mümkün değildi. Rivayet odur ki, bizzat değilse bile, dolaylı olarak Erdoğan’a Soylu’nun bir istifa düşüncesinde olduğu iletilmiş fakat Erdoğan sessiz kalmayı tercih etmişti. Külliye’den bir süre ses çıkmayınca da Soylu istifasını açıklamıştı.

AK Parti sessiz kaldı, MHP tavır koydu

Tabi Süleyman Soylu istifasını açıklayınca bir anda önceki gece yaşananlar unutuldu ve gündem değişti. Herkes istifanın kabul edilip edilmeyeceği üzerine yorumlar yaparken sosyal medyada dalga dalga büyüyen bir destek kampanyası başladı. Yüzbinlerce hesaptan Cumhurbaşkanı’na istifayı kabul etmemesi çağrıları yapıldı. O gece en dikkat çekici olan ise ülkücü caminanın sesinin AK Parti tabanı ve üst kademelerinden daha çok çıkması oldu… Gerek sosyal medyadaki çağrıların ağırlıklı olarak milliyetçi kesimden gelmesi gerekse de MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Soylu’ya yönelik destek açıklaması özel bir öneme sahip. Her ne kadar ‘istifanın kabul edilmemesini Bahçeli sağladı’ şeklinde yorumlar yapılsa da hiçbiri varsayımdan öteye geçmedi.

MHP, yapı itibari ile her zaman İçişleri Bakanlığı ve bakanları ile yakın olmuştur. Bunun yanında Ülkücü camianın ve Bahçeli’nin Soylu’ya olan desteğinin en önemli nedeni terörün her türü ile yürüttüğü mücadeledeki başarıdır. MHP’nin bu konudaki tavrı ve hassasiyeti geçmişten beri biliniyor. Bu desteğin başka türlü izah edilmeye çalışılması ve AK Parti ile MHP arasındaki örtülü koalisyonun Soylu üzerinden ete kemiğe büründüğü yorumuna çıkar ki bu da iyi niyetliyse bile bütün taraflara zarar verici niteliktedir. Ayrıca bence, bu tür yorumlar çok da iyi niyetli değil. AK Parti’yi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kışkırtmaya dönük. Ve nihayetinde Süleyman Soylu’yu hedef tahtasına oturttuğu fikrindeyim. Bu da Soylu’ya zarar vermekten başka bir şey demek değil. Ve Soylu; Erdoğan’ın bugüne kadar iktidar yetkisini kimseyle paylaşmadığını, bu uğurda büyük kavgalar verdiğini en iyi bilecek isimlerin başında geliyor.

Lütfiye Selva Çam aslında ne demek istedi?

Süleyman Soylu’nun istifasını açıklaması ile hareketlenen ve ısınan gündem, İletişim Başkanlığı’nın 23.49’da yaptığı açıklama ile yerini sessizliğe bırakırken, Cumhurbaşkanı’na yönelik ‘İstifayı kabul etme’ mesajları da teşekküre dönmeye başladı.

Gece 02.05’de Kadın Kolları Genel Başkanı Lütfiye Selva Çam’ın yaptığı paylaşım tekrar bir hareketliliğe neden oldu. Çam’ın teşkilatçı refleksi ve sorumluluğuyla “Sn. Süleyman Soylu’yu tabanımız sevmişti. Ancak, başarının nereden geldiğini, imkan&yetkileri kimin verdiğini, liderimiz Sayın Erdoğan’ın gücünü nasıl paylaştığını asla unutmamalı. Şayet liderinden destursuz ayrılır ise, bu muhabbeti yitirir; Kardeşane hatırlatmak istedim!" şeklindeki paylaşımı gecenin karanlığına bir şimşek gibi düştü. Çok fazla tepki ve saldırı alsa da takdir edenlerin sayısı da az değildi.

Esasında Çam, AK Parti’nin tabanındaki bir damarın sesi oldu. ‘Gitmesin kalsın Reis’ sesleri yükselirken, Selma Çam, Reis’e seslenmek yerine bir anlamda Soylu’ya, ‘Sen bu zor zamanda gitme, Reis’i yalnız bırakma lüksüne sahip değilsin’ diyerek teşkilatın en azından bir bölümünün hissiyatını dillendirdi. Kadın Kolları Başkanı Çam’ın bu tepkisinin çok tartışıldığın kendisine yoğun bir eleştiri yöneldiğini biliyorum. Ancak gazetecinin temel görevlerinden birinin de vakayı rapor etmek olduğunu hatırlatarak, Selma Çam’ın AK Parti tabanında önemli bir kesimin duygularına tercüman olduğunu söyleyebilirim: Zafer şahsa bağlı değildir…

“Zaferler şahsından biliniyor”

Makam, güç yetki….Bunların hiçbiri müktesep hak değil. Bilakis birer emanet. Elbette başarılı olunacak ve görevlerin hakkı verilecektir. Aksi halde o görevde kalınması mümkün değildir ve nice örnekleri vardır. Ancak bir görevde başarı sağlanınca, bu başarının kişinin şahsından bilinmesi bizim değerlerimizle ne kadar örtüşür? Hz. Ömer’in büyük İslam komutanı Halid Bin Velid’i, “zaferler şahsından biliniyor” gerekçesiyle görevinden aldığını hatırlamamız gerekmez mi? 

Bakanlar sessiz kaldı

Diğer yandan Süleyman Soylu cephesinde; istifaya giden iki günlük süreçte kendisi sosyal medyada çok eleştirilirken diğer bakanlardan kayda değer bir destek mesajı gelmediğini, bunun kırgınlığa yol açtığını herkes biliyor. Bunu şöyle sorabiliriz: Bahçeli ve MHP destek verirken AK Parti, Süleyman Soylu’yu yalnız mı bıraktı?  Siyasetin bir denge sanatı ve aynı zamanda bir çekişme merkezi olduğunu da bilecek yaşlardayız. Kim ne derse desin, bu derece öne çıkan bir Bakan’ın partideki diğer isimler tarafından kolay kabul edilmesi zor bir iştir. Dolayısıyla belli ki; partinin ağır topları ve bakanlar kriz saatlerinde yönlerini Külliye’ye dönüp oradan gelecek sinyale kilitlemiş durumdaydılar. Ancak Bakan Soylu’nun bu tavra kırılmış olsa da anlayış gösterebilecek siyasi olgunlukta olduğunu biliyorum.

Soylu neden önemli?

Bakan Soylu’yu uzun yıllardır takip ederim. 2008 yılında Demokrat Parti Genel Başkanlığı için Anadolu’dan başlattığı ‘beyaz yürüyüşü’ pek çokları hatırlamaz ama ben o günden beri hep izledim kendisini. ‘Beyaz Yürüyüşün’ Demokrat Parti liderliğiyle taçlanması, o süreçte parti içinde ve dışında verdiği büyük mücadeleyi çok iyi hatırlıyorum. 2010 yılının Eylül Demokrasi Buluşmaları kapsamında geldiği Çorum’da kendisine ‘Aktif siyaset ne zaman’ diye sormuştum. ‘Şimdilik bekliyoruz bakalım’ dediğinde, gözlerindeki yüksek siyaset hedefini okumak zor olmamıştı. Soylu, iyi siyasetçi, iyi teşkilatçı ve iyi bir hatiptir. En önemlisi de çok çalışkandır. Neredeyse her gün gecenin ilerleyen saatlerine kadar çalışan, ertesi sabah yine sabah ezanıyla mesaiye başlayan bir görev adamıdır. İlk zamanlarda MKYK’da bile yer verilmek istenmeyen bir siyasetçiyken bugün AK Parti’nin onca ‘kurucu babasına’ rağmen devletin en önemli koltuklarından birinde oturması tesadüf değildir. Ancak çalışkanlığı ve teşkilatçılığı kadar onu değerli kılan bir diğer husus ise Erdoğan’a olan tarz benzerliği ve aynı duygu frekansını yakalayabilmiş olmasıdır. Beraber yola çıktığı nice isimler büyük kırılma anlarında Erdoğan’ı yalnız bırakırken Süleyman Soylu’nun hep dik durduğu hafızalardaki tazeliğini korumaktadır. Liderlerin anlaşılabilmesi de önemlidir. Soylu, büyük kavgalarında Erdoğan’ı en iyi ve en hızlı anlayabilen isimlerden de birisidir. Süleyman Soylu; samimiyetinin, sadakatinin ve çalışkanlığının karşısında büyük AK Parti’nin en önemli isimlerinden biri haline geldi. Partiye katılırken yaptığı konuşmayı bugünkü gibi hatırlıyorum. Erdoğan’a yönelik olarak mealen “Siz bu milletin sağa sola dağılmış evlatlarına millete hizmet imkanı verdiniz.” demişti.  Erdoğan, Soylu’ya istediği bu hizmet imkanını sonuna kadar verdi.

Sonrası ne olur?

Artık AK Parti ile Soylu’nun ilişkisinin çok daha özel bir anlamı olacağını, bu saatten sonra bütün gözlerin üzerinde olacağını biliyoruz. Erdoğan’ın önünü keseceğinden, Cumhurbaşkanı Yardımcısı yapacağına kadar pek çok yorum yapılıyor, yapılacaktır. Her küçük olayda yeni bir kriz ya da istifa beklentisi de doğabilecektir. Ancak ben, Süleyman Soylu’nun hem siyasi tecrübesinin hem de AK Parti ile kurduğu samimi bağın bu hassas dengeyi yürütmeye yeterli olacağı kanaatindeyim. Öncelikle şunu gönül hatalığıyla söyleyebilirim. Soylu AK Parti’ye sonradan katıldı ama hiçbir zaman kendini misafir gibi hissetmedi, öyle de davranmadı. Bütün benliği ve samimiyetiyle AK Partili oldu. Diğer yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan, herkesçe çok bilinen vefasıyla, kimi sıkıntılı süreçler ve krizler yaşanmış olsa bile Bakan Soylu’ya sahip çıkmaya devam edecektir.

Etiketler :
Diğer Yazıları

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
0 Yorum