1970’li yıllarda Şanlıurfa'da gurbetçi bir öğretmenin hikayesi…
1970’li yıllarda Şanlıurfa’nın Karaköprü İlçesi’ne bağlı Tülmen Mahallesi’nde öğretmenlik yaparak Şanlıurfa eğitimine büyük katkılar sunmuş ve çektiği fotoğraflarla yarım asır öncesine ışık tutan Yıldırım Arıca, Urfa'daki yıllarını anlattı....
Şimdilerde emekli olan ve dokunduğu hayatlarla bugün Şanlıurfa’ya başarılı iş insanları sağlayan Öğretmen Yıldırım Arıca henüz 17 yaşlarında ilk öğretmenlik heyecanını yaşadığı Tülmen’e nasıl bir yolculuk yaptığına, oradaki unutulmaz ve şaşkınlık veren anılarına, yaşadıkları zorluklara ve mevsimlik işçi öğrencilerinin eğitim hayatlarına değindi.
1955 yılında Kastamonu’na bağlı Araç ilçesi Vakıfgürne Köyü’nde
dünyaya gelen Yıldırım Arıca, babasının görevi gereği hep farklı köylerde yaşam
sürmüş. İlkokulu Araç Çukurpelit Köyünde okuyan Arıca, ilkokul sonrası
Kastamonu Göl İlköğretmen Okulu’na gitmiş ve altı yıllık okul hayatından sonra
henüz 17 yaşındayken öğretmen olmuş.
Öğretmen Arıca bizlere ilginç gelen bu durumu şöyle
anlatıyor:
“Devlet memuru
olabilmek için yaşım tutmuyordu. Kazayı Rüşt Kararı ile göreve başlayabildim. Göl
İlköğretmen Okulu köy enstitüsü olarak kurulmuş, 1954 yılında kapatıldıktan
sonra öğretmen okuluna dönüştürülmüş. Ben de öğretmen okullarının son
mezunlarındanım. Öğretmen okullarının kendine has bir havası vardı. İlkokul
sonrası gelen çocuklar altı yıllık bir eğitimden sonra öğretmen olarak
atanırlardı. Bu süre içinde akıllarda sadece öğretmen olabilmek düşüncesi
vardı. Çarşıda, pazarda ‘hocam’ diye hitap ediliyor bu ruh halinde öğretmen
olacağım, oldum diye günlerimiz geçiyordu. Okul bitince üniversitede okumak
aklımıza bile gelmezdi. O nedenle Öğretmen okullu öğrencilerin %90’ı Atatürk’çü,
idealist, özverili gençlerdi.”
Gençliğinin baharında meslek sahibi olan ve kendisi gibi
meslek sahibi olması için öğrenciler yetiştirecek olan Öğretmen Arıca’nın ilk
tayin yeri ise Şanlıurfa’ydı.
Ansiklopedilerden araştırdığı bu sıcak kentin Harran evlerini
de aklına kazıyarak biraz da bilinmezliğin verdiği tedirginliğiyle babasıyla
düşmüşler yola, bu kentin daha sonra kendisinde büyük etki bırakacağını
bilmeden…
“1972 yılında okulumu
bitirdim. O yıllarda internet, sosyal iletişim yoktu. Atamamı sarı zarfta gelen
mektupla öğrendim. ‘… Urfa ili emrine atandınız. 15 gün içerisinde göreve
başlamanız rica olunur…’ diye yazıyordu. Hemen ansiklopediler karıştırılmaya
başlandı, Urfa ile ilgili araştırmaya geçildi.
Susuzluk, ulaşım, ilk kez yaşadığım çevreden ayrıma gibi karmakarışık duygular altında kafamda Harran evleri modelinde bir kent canlandı. Kim bilir
köyleri nasıldı? Köy yaşamına yabancı olmadığım halde bilinmezlik beni tedirgin
ediyordu. 11 Kasım günü babamla birlikte Urfa’ya yolculuğumuz başladı. Ertesi
gün sabah Urfa’ya indiğimizde gayet modern bir kentle karşılaştığımızı gördük.
Balıklı Göl oradaki Eski Çarşı dokusu beni çok etkiledi. Milli Eğitim Müdürlüğü’ne
gittik. Atamamın Tülmen Köyüne yapıldığını öğrendik. Köy hakkında ön bilgi
toplarken Vali Özel Kalem Müdürü Zeki Coşkun Bey ‘bizim köyümüz Urfa’nın en
güzel köylerinden biridir. Urfa gibi bir yerde yol, su bulmuşsunuz daha ne
istiyorsunuz.” dedi. Zeki Coşkun Bey, duayen gazeteci Bekir Coşkun’un
babasıydı. Ben size köyde barınma yeri ayarlarım, yanınıza bir kişi vereyim ihtiyaçlarınızı
da alın öğleden sonra sizi köye bırakayım dedi. Neyse, o gün ihtiyaçlarımızı temin edip köye gittik.”
Hiç bilmediği bir şehir, kırsalda bir okul… Babasını
uğurlamanın hüznü, ilk derse girecek olmanın da heyecanı… Tülmen’de ilk ders
gününde unutamadığı anlar yaşamış Öğretmen Arıca, veli sandığı bir öğrencisi
ile…
“Gerçekten de Tülmen,
yeşillikler içinde içinden Bozova karayolu geçen şirin bir köydü. Okulda bizi okul müdürü Ömer Yaşar karşıladı.
Rahmetli olana kadar güzel ilişkilerimiz oldu. Babama “Öğretmenimiz bize
emanet, gözünüz arkada kalmasın Hocam” dedi. Zaten bir yatak, divan, birkaç
parça mutfak gereci, tüpten oluşan eşyalarımı evime yerleştirdim. Okula geldim.
Babam ‘sen derse gir ben araba gelirse giderim’ dedi. Vedalaştık. Aklım dışarıda, gövdem sınıfta
derse girdim. 14-15 kadar öğrencim vardı. Hepsi de pırıl pırıl cin gibi bakan
gözlerle beni süzüyordu. Arka sırada gömlekle oturan bir kişi vardı. Ona, ‘artık
çıkabilirsiniz, çocuklar bana emanet “ dedim. Yerinden hafifçe doğruldu ‘ben,
ikinci sınıfa gidiyorum öğretmenim’ dedi. Yaş olarak aramızda beş yaş fark
vardı. Sonraki yıllarda bana en çok yakınlık duyan öğrencim oldu. Hala
görüşüyoruz.”
Mevsimlik işçi olmak bugün olduğu gibi o dönemde de
Şanlıurfalıların yaşamında var olan acı bir gerçekti. Öğretmen Arıca da
mevsimlik işçi öğrencilerin öğretmeni olarak o dönem eğitimdeki aksaklığın
birebir şahidi olmuştu.
“O yıllarda okulun açılış günleri;
fıstık hasadı, bağ bozumu, Adana’ya pamuk toplama dönemine rast gelirdi. Dönem
sonuna kadar okula devam düzensiz olurdu. Sonra eğitim öğretim devam ederdi.
Okul çağına gelen kız öğrencilerin okula devamsızlığı olmadı. Onlar da erkek
öğrenciler gibi okula gelirlerdi.”
Tüm hayat
köyde de geçmiyordu elbet. Kendisi gibi gurbetçi öğretmenlerle hafta sonu sosyalleşmek
için Urfa’da buluşma adresleri varmış. Öyle ki kaldığı otelin oda numarasını
bile unutmamış.
“İlk görev yerim, ilk göz ağrım
Tülmen’in benim yaşantımda her zaman unutulmaz bir yeri vardır. İlk görev
yerim, ilk gurbete çıkışım, ilk kez hayatla, açlıkla karşılaşmam... O güne
kadar ya ailemle kaldım ya da yatılı okuduğum için günlük işler benim
dışımdaydı. Ama artık ben uğraşmazsam; yemek yok, ev kirli, bulaşık orada
bekliyor, çamaşır vs. her iş beni bekliyordu. Bu dönemde çok zorlandım. Zaman
içinde her şey yoluna girdi. Her hafta sonu Urfa’ya gider tüm köy
öğretmenlerinin buluşma yeri Urfa Palas’ta 19 numaralı odada pazar günü
akşamına kadar kalırdım. Banyo, temizlikçiye verilen kıyafetler, mükellef bir
sofra… Arkadaşlarla geç saatlere kadar yaptığımız gır gır şamata…”
Öğretmen Arıca’nın unutulmaz bir başka anısı da içme suyuna
dair. Öyle bir su ki bu günlerce ne tadı ne kokusunu unutabilmiş…
“Sıcak bir nisan günü
komşu köy öğretmenini ziyarete gitmiştim. Sıcaktan bunalmış bir halde okula
varınca bir bardak su istedim. Arkadaşım, açık oralet şeklinde bir su verdi. ‘Elimizde
bulunan su bu” dedi. Artık ikram diye, onlar da içiyor diye gözümü kapatıp
yarısını içebildim. Arkadaşım durumu anladı, ‘daha misafir sarnıcından
getirdim. Öbür sarnıçtan getirsem hiç içmezdin’ dedi. O içtiğim yarım bardak
suyun tadı, kokusunu günlerce hissettim.”
Köyde en çok deneyimsizlik, yaşam şartları zorlamış
kendisini. Tüm bu zorlukları da okuldan
aldığı idealist güçle yendiğini dile getiriyor Öğretmen Arıca ve tayini
çıktığında “Urfa’ya gelen ağlar giden ağlar” sözünü yaşayan bir isim oluyor…
“Öğretmen arkadaşlarım, köy halkı, velilerimle güzel günler geçirdim.
İlk gün kendi başıma kaldığımda gözyaşlarım döküldü. Tayinim çıkıp ayrılırken
de gözyaşlarıma engel olamadım. Bir daha buraları görebilir miyim düşünceleri
arasında bir minibüsle Tülmen’den ayrıldım. Bugüne kadar da Urfa’yı, Tülmen’i
görmek fırsatım olmadı. Aklımın bir köşesinde bekliyorlar… Hayat şartları işte…Tülmen’de
kaldığım üç sene içinde elimden geldiğinin en iyisini yapmaya çalıştım.
Son yıllarda Urfa’yı da haberlerden takip ediyor kendisi. Aşılama
oranındaki düşüşe hayret ederek “Geride
bıraktığımız pandemi döneminde Urfa’nın aşılamada en geride kalan il olduğunu
gördüm çok üzüldüm. Nedenini de anlayamadım” diyor.
Öğretmen Arıca’nın öğrenci ve öğretmenlere de şöyle öğüt ve
tavsiyelerde bulunuyor:
“Öğrencilere; Hayat çok
zor, ekmek aslanın ağzında. İş bulmak için diploma şart. Babadan kalan miras ya
da bağ bahçe yoksa diploma şart. Eğitim, hayatımızın her döneminde şart.
Fırsatınız varsa okuyun, çocuklarınızı okutun derim.”
Öğretmen arkadaşlarıma
da; Öğretmenliğin kitabı yok. Size emanet edilen yavruları sevin, onlara
elinizden geldiği kadar yardımcı olun. Gerisi kendiliğinden oluyor diyorum.”
Kaynak:
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.